Menü Kapat

Anne, Baba olma kararı

annebCiddi bir dikkati hak eden bir konu daha: Ana baba olma kararı. Çocuklarınız var mı? Bir gün çocuk sahibi olmayı planlıyor musunuz? Neden? İnsanlar niçin çocuk sahibidir? Sizin çocuk sahibi olmaya ilişkin nedenleriniz nelerdir?

  ÇOCUK SAHİBİ OLMA NEDENLERİ

Bazı insanlar için aile adını taşımak önemlidir. Bazıları çocuk sevgisi ya da yaşlılıkta yalnızlıktan korunmak için çocuk isterler.

Bazı çiftler genlerinin karışımının sonucunu merak ederler.Çoğumuz, bizim hiçbir zaman sahip olmadığımız olanakları çocuklara vermek ya da bize davranılmasını dilediğimiz biçimde çocuklara davranmak istediğimiz için çocuk sahibiyizdir; bu durum çocuklarımız aracılığıyla yaşamak anlamına gelebilir.Bazı bireyler evliliklerini bir arada tutmak için çocuk sahibi olurlar; bu akılcı bir yol değildir, çünkü genellikle çoktan bozulmuş
ilişkiye yeni bir sıkıntı ekler, bundan da en çok etkilenen çoğu zaman çocuktur.  Birçok çiftin üzerinde torun sahibi olmak isteyen ana babaların baskısı vardır. En az belirgin baskı çocukları olan ve sürekli onlardan konuşan arkadaşlardan gelir; çocuksuz kişi söyleşinin dışında kalma, farklı olma ya da tam anlamıyla kabul edilmeme
duygularına kapılır. Bu konuda toplumun da baskısı vardır.Genç evli çiftlerin çocuk sahibi olması beklenir; aksi takdirde bencil, olgunlaşmamış, dengesiz olarak görülebilirler. Bizim kültürümüz,çocuk doğurmayı yetişkin kadın rolünün önemli bir bölümü olarak kabul ettiğinden, çoğu kadın eğer anne değilse kendini doyumsuz hisseder. Bir kadın arkadaşları gebe kaldığında,bebek banyoları, birinci yaş günü partileri nedeniyle bir şeyleri kaçırdığı duygusuna kapılabilir.

Kısa bir zaman önce birçok çift çocuk sahibi olma ya da olmama konusunda fazla bir seçme şansına sahip değildi. Doğum kontrol yöntemleri çoğu zaman etkisizdi ve kısırlaştırma ender olarak düşünülüyordu. Bugün pek çok çift seçim yapabilmektedir. Bundan başka, toplum kadınları annelikten başka rollere özendirmekte ve
çocuk sahibi olmama kararı gitgide kabul görmektedir.Gazeteci Ann Landers ana babalara eğer çocukları varsa bunu
gene isterler miydi diye sorduğunda, büyük çoğunluk şaşırtıcı biçimde “hayır” demişti. Bazı ana babaların çocuklar ve ana baba olma konusunda gerçekçi olmayan beklentileri olduğunu kestirebiliriz.Belki çocukların yaşamlarını nasıl etkileyeceğini hiç düşünmemişler ya da ana baba olmayı başaracak beceriye ve bilgiye sahip olup olmadıklarını merak etmemişlerdir. Ana baba olmak için geçilecek sınavlar, doldurulacak mali formlar yoktur; yalnızca fizyolojik olarak gebe kalma yeteneğine sahip olmak zorundasınız.

Genç Amerikan çiftleri, tipik olarak, evlendiklerinden yaklaşık on sekiz ay sonra ilk çocuklarına sahip olmaktadırlar
(Christensen, 1977). Le Masters (1977), ilk çocuğun doğumunun tıpkı ölüm gibi aile yaşamında ciddi bir düzenleme gerektirdiği varsayımını araştırmıştır. Araştırmada genç, kentli, orta sınıf ana babalar yer aldı; çoğu bebeği istemiş ve planlamış olsa bile,deneklerin % 83′ünün ilk çocuğun gelişinden sonra bir bunalım yaşadığı bulundu. Çiftler iyi evlilik yapmaya yeterliydiler ve uyumlu yetişkinlerdi, ama ana baba olmayı romantikleştirmişler ve yeni rollerine çok az hazırlanmışlardı. Bir anne, “bebeklerin nereden geldiğini biliyorduk, ama neye benzediklerini bilmiyorduk”
diyordu.

Anneler, kronik yorgunluk, kapalı yer sıkıntısı, toplumsal ilişkilerin azalması, artık çalışamama pişmanlığı, “iyi anne”olamama suçluluğu, ev bakımı standartlarında ve kendilerine bakımlarında düşüş bildirmişlerdir. Babalar eşlerinin cinsel yanıtlarındaki düşüşten, artan ekonomik baskıdan, ikinci gebelik kaygısından, ana babalıkla ilgili düş kırıklığından yakınmışlardır.Bununla birlikte, hemen hemen bütün çiftler başarılı bir uyum yaptılar ve bu deneyimlerinden hoşnut oldular.

İlk çocuklarının doğumuyla bunalıma girmeyen azınlık ana baba olmaya daha iyi hazırlanmış görünmektedir. Le Masters, genç insanların bu olaya daha gerçekçi hazırlanmaya daha fazla gereksinmesi olduğu sonucuna varmaktadır.

BİRLEŞİK DEVLETLER’DE DOĞURGANLIK EĞİLİMİ

Amerika’nın doğum oranı bugüne kadar kaydedilmiş en aşağı düzeye düşmüştür. Doğum oranı İkinci Dünya Savaşı’na kadar yavaş yavaş düşmüştür; savaştan sonra -”bebek patlaması” ile-keskin bir biçimde artmış ve 1957′ye kadar artmayı sürdürmüştür.1957′de 1227 ile tepe noktasına ulaşmıştır; yani o yıl on beş ile kırk dört arasındaki her 1000 kadın 1227 doğum yapmıştır. 1957 ile 1977 arasında oran hemen hemen yüzde elli düşüşle 67.8 olmuştur
(David ve Baldwin, 1979).

Haplar genç eşlerin en tuttuğu doğum kontrol yöntemi olduğundan ve hap almayı bıraktıklarında gebe kalabileceklerinden,çocuk doğurmak -hap almayı ‘unutmak’ dışında- bilinçli bir karar olmaktadır. Örneğin, bugün pek çok çift fakülte diplomasını alıncaya, evlilikleri ve mali durumları kararlılık kazanıncaya kadar ana baba olmayı ertelemeyi seçmektedirler.

Bir yanıt yazın