Menü Kapat

Yaşayarak öğrenme

öğrenmeBir çocuk kınanırsa her zaman

O da yapamaz başkalarını ayıplamadan

Ve düşmanlık görürse durmadan

Kaçamaz hiçbir zaman kavgadan

Onunla edilirse alay

Utancı öğrenir en kolay,

Ve utançla yaşarsa eğer

Suçlamayı kendisine iş eder

Hoşgörü esirgenmezse ondan

Sabrı da öğrenir bir yandan

Ve verilirse ona cesaret

Nedir, Öğrenir kendine güvenmek.

Övgüyle ödüle layık görülürse çocuk

Hep almayı değil vermeyi de öğrenir çabuk.

Ve güven duyulmuşsa kendisine

O da kulak verecektir dostluğun sesine

Bir çocuk başkalarından görürse beğeni

Bilir kendisinin de sevmesi gerektiğini.

Ve ilgi,dostluk görürse eğer

Sevgiyi sevgiyle yürekten sezer.

Sevgiyi bulunca kucak dolusu

Dünya ile arkadaşlık kurmakta

Kalmaz korkusu…

Dorothy Law Nolte

SINAVA HAZIRLIK

Sınava hazırlanan bir öğrencinin ailesine önemli görevler düşmektedir. Bu görev çocuğun eğitimi için gerekli maddi koşulları sağlamak,çocuğa her türlü olanakları vermek değildir. Sınava hazırlanan bir öğrencide genelde iki nedenden dolayı kaygı görülür. Bunlardan birincisi gayet doğal olarak öğrenciyi kaygıya götürür. Çünkü girdiği sınav bundan sonraki yaşam biçimini belirleyecektir. Dolayısıyla öğrenci bir yarışın sonunda kendi hayat biçimini belirleme çabası içindedir ve bunun kaygısını taşır. Sizde eğitim sürecinizde, meslek seçimi esnasında, evlenmeye karar verme aşamasında , çocuk yapmaya karar verdiğinizde ve buna benzer bir çok olayda bu kaygıyı yaşadınız. Ancak öğrencide kaygı yaratan ikinci sebep bu kadar doğal değildir. “ Anneme, Babama ne diyeceğim?” , “Arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım?” “ Akrabalarıma mahcup olacak mıyım?” , “Annem ve babam benim yüzümden üzülüp mahcup olacaklar mı?” gibi düşünceler öğrencinin kaygı düzeyini yükseltir. Belirli düzeydeki kaygı gereklidir. Zaten sınava hazırlanan bir kişide öğrenme ve başarı için gerekli düzeyde kaygı vardır. Ancak bizim olumsuz kaygı dediğimiz, temelinde öğrencinin kendine güvensizliği yatan yüksek düzeydeki kaygıdır. Kendine güvensizliği oluşturan etmenlerin ilki ve en önemlisi ailenin yanlış tutum ve davranışlarıdır. Daha küçüklükten başlayarak .

“ Sen anlamazsın!”

“ Sen beceremezsin yapamazsın!”

“ Hep böyle tembel ve beceriksizsin!”

“ Bak Ayşe hanımın kızı senin gibi mi: O hem uslu hem çalışkan!”

“ Eğer bunu yapamazsan seni çok kötü cezalandırırım!”

“ Eğer sınavı kazanamazsan seni bir berberin yanına veririm orada   çalışırsın!”

“ Çok sorumsuz ve dağınık birisin”

“ Sen bir baltaya sap olamazsın”

gibi ifadeler çocuğun kendisine olan güvenini kaybettirip kaygı düzeyini yükseltecektir. Bu nedenle oluşan kaygıyla baş etmek zordur. Anne ve babaların yapması gereken öğrenciyi çalışmaya teşvik etmek ve öğrencinin kaygı düzeyini artırırcı etmenlerden kaçınmaktır. Gibi ifadeler çocuğun kendine olan güvenini kaybettirip kaygı düzeyine yükseltecektir. Bu nedenle oluşan kaygıyla baş etmek çok zordur. Anne ve babaların yapması gereken öğrenciye çalışmaya teşvik etmek ve kaygı düzeyini artırıcı etmenlerden kaçınmaktır. Kaygı düzeyini arttırıcı etmenler çalışma isteğini azaltacağından öncelikle bunlardan bahsedip daha sonra çalışmaya nasıl teşvik edebiliriz konusundan söz edeceğiz. Az önce bahsettiğim çocuğun kendine güvenini azaltacak türde ifadeler, cezalandırma , hırpalama, baskı kurma, dayak, kıyaslama, çocuğu olduğunda daha başarılı yada başarısız görme , çocuğu ısrarlı bir biçimde yönlendirme gibi davranışlar çocukta kaygı düzeyini artırır. Çocuğun çalışma isteği ortadan kalkar, çalışıyormuş gibi görünür, öğrenme düzeyi düşer , başka alanlara kayabilir, içe kapanık bir durum sergileyebilir vs. Sonuçta her iki tarafında istemediği bir durum olan başarısızlık ortaya çıkar.

“ Bu gidişle biraz zor kazanırsın”

“ Benim oğlum herkesten daha zeki o çok çok yüksek bir yer kazanacak”

“ Senin gibi birinin bu sınavı kazanacağını hiç sanmıyorum”

“ Sen kim üniversiteye gitmek kim, aptal “

Çocuğunuzu değerlendirirken gerçekçi olun. Onu ne olduğundan daha büyük ne de küçük görün. Çocuğunuzu değerlendirirken esas almanız gerek ölçüt çocuğun bu zamana kadar gösterdiği başarı ve başarısızlıklar,  öğretmenlerinin çocuğunuz hakkındaki görüşleri ve ilgili uzmanların değerlendirmeleri olmalıdır. Tüm bunlar çocuğunuzun neleri başarıp neleri başaramayacağını ortaya koyacaktır. Çocuğunuza ilişkin elbette beklentileriniz olacaktır. Ama bu beklentileriniz çocuğunuzla uyuşmadığı müddetçe hayal kırıklığına uğramanız gayet doğal bir sonuçtur. Çocuğunuz ile ilgili beklentilerinizi oluştururken dikkat edeceğiniz en önemli husus az önce sözünü ettiğim çocuğun gerçekçi değerlendirmesini yapmak olmalıdır. Burada önemli olan tek faktör çocuğun geçmiş başarıları değildir. Çocuğunuzun ilgileri, istekleri, yetenekleri, değerleri ve onun kendi hayatından beklentileri de önemlidir. Birey ancak amaçları gerçekten kendine aitse uğrunda ciddi gayretler gösterir. Başkalarının belirlediği amaçlar doğrultusunda hareket eden bir bireyden uzun vadeli ve üstün başarılar bekleyemezsiniz. Birey yaşamının kendisine ait olduğunu hissedebilmeli ve kendi hayatı için kendisi karar alma sorumluluğuna erişebilmelidir. Çünkü aldığı kararların sonucunda ortaya çıkan durumlardan kendi sorumlu olmalıdır. Eğer alınan kararlar başkalarınınsa çıkan sonuçtan onlar sorumludur. Böylece karşınıza başarısızlığın yanı sıra suçu hep başkalarına yükleyen bir kişilik sonuç olarak ortaya çıkacaktır.

“öğretmen soruları çok ağır sordu.”

“Gittiğim dershane hiç iyi değildi. “

“Arkadaşımdan aldığım notlar yanlış ve eksikti.”

“Bu öğretmen hiç iyi ders anlatamıyor.”

“Her şey bir şansızlıktı.”

“Eğer misafir gelmeseydi daha iyi çalışabilirdim.”gibi ifadeler henüz kendi sorumluluğunu alamamış bireylerden duyduğumuz ifadelerdir. Siz de kabul edersiniz ki, üstüne basarak söylemekte fayda var, ancak kendi amaçlarımızın doğrultusunda çalışırsak verimli ve üretken olabiliriz. Hayatın amacı kendine yeten bir insan olmak, yaşadığından memnun olmak ve bu memnuniyeti yakın çevredeki insanlarla da paylaşabilmektir. Sınavda başarılı olmak, diploma sahibi olmak bu temel amaca yönelik araçlardır. Okumak, yükseköğrenim görmek hayatın seçeneklerinden biridir. Neyse ki hayatın seçenekleri bu kadar sınırlı değildir. Eğer amaç para kazanmaksa mutlaka falan okula gitmeden veya filan üniversiteyi bitirmeden de bunu sağlamak mümkündür. Eğer amaç hayattan alınan zevki artırmaksa, müzik ve sanat bu zevki ve coşkuyu insanlara dolu dolu yaşatabilir. Bütün bu sebeplerden ötürü hayatı bir tek seçeneğe “falan okulun giriş sınavını kazanmaya” indirgemek konuyu bir “ölüm-kalım” olayı durumuna getirir. Bu da hem ailenin hem de çocuğun kaygısını yükseldir,başarısını tehdit eder. Anne-baba olarak görevinizin çocuğunuza iyi bir eğitim vermek olduğu kadar, ona hayatı sevdirmek ve yaşama sevincini aşılamak olduğunu göz ardı etmeyin.

A-ÇALIŞMAYA TEŞVİK İÇİN

1-Amaç belirlemede yardımcı olma

Çocuğunuzun kendi amacını kendisinin belirlemesi gerektiğini unutmayınız. Bu konuda ona baskı yapmayınız. Çocuğunuz bu konuda size fikir danıştığında kendi fikrinizi, isteğinizi kabul ettirmek yerine çocuğunuzun ortaya attığı fikir üzerinde tartışınız. “ Bu meslek senin yeteneklerine ne kadar uygun, ilgi alanına giriyor mu, ilerki yaşantında beklentilerini karşılayabilecek mi, bu mesleğin gerektirdiği hayat biçimi seni mutlu edebilecek mi? “ gibi sorular sorarak amacının gerçekçi olup olmadığını anlamaya çalışınız. Son kararı mutlaka çocuğa bırakınız.

  1. Çalışma planı hazırlamada ve uygulamada yardımcı olma

Belli bir amaca yönelik olan çalışmanın planlı ve sistemli olması gerekir kuşkusuz. Bu anlamda öğrencilerimiz” bir plan hazırlamak” daha doğrusu hazırlatmak.(!) amacıyla Rehberlik Servisine başvururlar. Rehberlik Servisi önce plan hazırlama yöntemini anlatır, ardından öğrenciye örnek bir çalışma planı verir. Bu planı verirken öğrenciye mutlaka bunu kendi koşullarına uygun hale getirmesi gerektiğini söyler. Peki Öğrenci bunu ne kadar dikkate alır? Hazırladığı yada hazırlattığı plana ne kadar uyar yada uyabilir? Plana uymak kuşkusuz kişiye göre değişir: Kimi öğrenci Planı bir amaç Kimi Öğrenci de bir araç olarak kullanır. Planı amaç olarak kullanan öğrenci çalışmadığı için ortaya çıkan başarısızlığı başka bir alana yükler. Bu anne-baba olumsuz tutumudur, çalışma koşullarının uygunsuzluğudur, kendine yol gösterecek insanın olmamasıdır ya da plansızlıktır. Bu tip öğrencilerin hazırlanan her tür plana uyum sağlayamayacakları ortadadır. Bu öğrencilerin beklentisi çok çaba sarfetmeden başarılı olabilmektedir. Bu noktada anne-baba ya düşen çocuğun denetlenmesidir: Çocuğun hazırlamış olduğu planın ne derecede gerçekçi olduğunu, aile koşullarına uyup uymadığını kontrol etmektir. Hazırlanmış olan planı bozacak her tür davranıştan velilerin kaçınması gerekir: Planda yer alan ders çalışma süresi içinde bakkala göndermek, çay servisi yaptırmak , kendiniz bir iş yaparken yardım istemek gibi durumlar çocuğu ders çalışmaktan alı koyar ve daha sonra çocuğun plana uymama davranışı göstermesine neden olur. Siz ne kadar plana uygun davranırsanız çocuğunuzun da o kadar uygun davranacağını unutmayın. Yalnız burada dikkat edeceğiniz bir başka nokta çalışma sürelerinin dışında kalan zamanı istediği gibi değerlendirmesine imkan tanımanızdır. Planı bir araç olarak gören öğrenci ise öğrenmeyi amaç edindiğinden öğrenmesini sağlayacak her türlü çalışma biçimlerini dener ve uygular. Burada önemli olan çocuğun planını uygulamasına izin vermektir. Arkadaşlarını çalışma planlarını uygulamasını isteme doğru bir tutum değildir. Sonuç olarak diyebiliriz ki planlı çalışmak önemlidir. Ancak plan bir amaç değil araç olarak görülmelidir.

3.Çalışılacak ortamın düzenlenmesinde yardımcı olma

Ufak bir ayrıntı olarak görünüp pek önemsenmese de ders çalışma ortamı çalışma sürecinin önemli unsurlarındandır. Çalışma ortamından kasıt fiziki yapıdır. Biz bunu iki alt başlıkta ele alıyoruz ki bunlardan biri “nasıl bir oda” ikincisi “ nasıl bir masa” olmalıdır. Veli olarak çocuğunuza en iyi imkanları sunmaya çalıştığınızdan eminiz. Ancak çocuğa özel bir oda ayırabilmek için imkanlarınızı biraz daha zorlamanız gerektiğine inanıyoruz. Çalışma odasının gürültüsü az olan oda olmasına dikkat ediniz. Bu adanın yeterince aydınlatılmış, ısıtılmış ve havalandırılmış olması gerekir. Hatırlamak amacıyla çocuğun duvarlara asacağı yazılara müdahale etmeyiniz. Çalışma odasında telefon, televizyon vb. bulundurmayınız. Çocuğun çalışma masası da verimli öğrenme açısından şu şekilde düzenlenmelidir: Rahat çalışmaya elverişli boyutlarda olmalıdır. Çalışma anında masada sadece bir tek kitap bulundurulmalı diğer kitapları yerinden kalkmadan ulaşabileceği bir sehpa üzerine koymalıdır.

4.Çalışma esnasında yardımcı olmak

Ders Çalışmayı engelleyen en önemli faktör dikkatin dağılmasıdır. Çocuk ders çalışırken ona yapacağınız en büyük yardım onun dikkatini dağıtmaktan kaçınmaktır. O ders çalışırken; yüksek sesle konuşmamalı, yüksek sesle televizyon veya müzik dinlememeli, sık sık çalıştığı odaya girmemeli, arkadaşı telefon ettiğinde “ şu an ders çalışıyor, şu saatte ararsan görüşebilirsin veya o seni arar” demeli, diğer çocuklarınızın gürültü yapmalarını engellemeli, misafiriniz geldiğinde çocuğunuzu sizle oturmak zorunda bırakmamalısınız. İnsanın dikkatini bir noktaya toplaması çok zor fakat dikkatin dağılması çok kolaydır. Az önce sıraladığımız önerileri uygularsanız dikkati dağıtacak unsurlardan bir kısmını önlemiş olursunuz. Çocuklarınızın çalışmış oldukları konuları zaman zaman size anlatmalarına izin verin , bu durum çocuğun o konuyu daha çok hatırlamasına imkan verecektir.

A-UYARILAR 

  • Çocuğunuzun her gün kesintisiz aynı tempoda çalışabileceğini beklemeyin
  • Çocuk sürekli farklı alanlara geçmeye çalışıyorsa , çocuğun kendine güveni yoktur bir arayış içindedir demektir.
  • Çocuğun sınav gününde arkadaşlarından temin ederek kullandığı “ sakinleştirici ilaçlara” dikkat ediniz.
  • Anne- Baba tartışmaları yaratarak ya da yanında tartışarak , başarısızlığına sebep olarak tartışmaları göstermesine izin vermeyiniz.
  • Mesleklerin geleceğine ilişkin bilgileri çevrenizdeki birkaç insanın değerlendirmelerini dikkate alarak meslek seçimini belirlemeyiniz.
  • Sınavdan önceki gece çocuğunuzun geç saatte yatmasına herhangi yorucu bir faaliyette bulunmasına izin vermeyiniz.
  • Komşularınızın ya da arkadaşlarınızın çocuklarının çalışma düzenini ve temposunu çocuğunuza uygulamaya kalkışmayın.
  • Zaman zaman çocuklarınızı yanınıza alarak sinemaya gitmeye, bir pastaneye oturmaya, gezintiye çıkmaya özen gösteriniz.
  • Çocuğun sosyal faaliyetlere katılmasını zaman kaybı oluyor diye engellemeyiniz.
  • Çocuğunuzun size “babacığım,üniversiteye girmek sizin zamanında bu kadar zor muydu?” diye sorduğunda kendi yaşam öykünüzü anlatmayınız. Ona “ Üniversiteye ilişkin kaygıların mı var” diye sorarak konuşturmaya çalışın. Unutmayınız ki çocuk o soruyu Size yönelttiğinde asıl amacı sizin yaşam öykünüzü dinlemek değil kaygılarını sizinle paylaşmaktır.
  • Çocuğunuzun kitap başında oturmasını sağlayabilirisiniz ama hayal kurmasını engelleyemezsiniz.

Bir yanıt yazın