Menü Kapat

Bilgi toplumu ve Türkiye

bilgitoplumu_medya_Hızlı bir değişim sürecinin yaşandığı bu çağ “Bilgi Çağı” olarak adlandırılmaktadır. Bilgi teknolojisindeki hızlı gelişmeler, toplumların yapılarının yeniden şekillenmesine neden olmaktadır. Hızlı değişimle beraber yeni kavramlar da ortaya çıkmaktadır. Bu kavramlardan birisi de ” Bilgi Toplumu” kavramıdır.

Bilgi teknolojilerini araştıran, geliştiren, kullanan toplumlara ” Bilgi Toplumu” denilmektedir. Bilgi toplumu, bilginin gerçek sermaye ve zenginlik yaratan başlıca kaynak hâline geldiği bir toplumdur. Bilgi ile alakalı bazı terimler şunlardır:

  • Veri: bir kaynaktan, bir alıcıya gönderilen her türlü sinyal.
  • Enformasyon: alıcı için anlamlı olan, işlenmiş veriler.
  • Bilgi: enformasyon kullanılarak edinilen beceri ve enformasyon birikimi

Bilgi Toplumu, her türlü karar ve eylemlerini bilgiye dayalı yapan bireyler ile değer akışı ve üretiminin büyük bölümü bilgi olan toplum şeklinde yorumlanmaktadır.

Bilgi toplumu olgusu, çeşitli kişi ve kurumlarca farklı algılanmakta ve farklı yorumlanmaktadır. Konu; bazı kesimler tarafından sadece bilişim, bazıları tarafından sadece Ar-Ge / inovasyon, bazıları tarafından da sadece ekonomi, bazılarınca da kendini yenileme ve zamanın gereklerine göre yaşamadır.  

Bilgi Toplumunun  Bileşenleri:

  • Sorgulayan, araştıran, katılımcı bireyler (Toplumsal Bilinç)
  • Bilgi ve beceri aktarımı (Eğitim)
  • Verilerin enformasyona çevrimi ve yayını (Medya)
  • Bilgi iletişimi, depolanması ve analizi (Bilişim)
  • Bilgi üretimi (Innovation, ARGE)
  • Bilgiye sahip olma (Bilgi sermayesi)
  • Bilgi sermayesinin değer üretimine katkısı ve bilgi ticareti (Bilgi Ekonomisi, Yeni Ekonomi)

Sanayi toplumunda gelişmenin özü buhar makinesi olmuşken, bilgi toplumunda ise toplumun temsilcisi bilgi ve bilgisayar teknolojisi olacaktır. Sanayi toplumunda zamanla enerji kaynağı olarak elektrik yerini alırken, fabrikalar sanayinin temsilcisi olmuşlardır. Bilgi toplumunda ise fabrikaların yerlerini bilgisayar merkezleri alacaklardır. Bu yüzden bilgi toplumunda bilgi teknolojisinin rolü sanayi toplumundaki elektriğin rolünden farklı değildir. Ne var ki, bilginin işlenme kapasitesi ve kalitesi bilgisayarların kurulup işletilmesinin ötesinde işlemleri yapan insanların eğitim seviyesine bağlıdır. Genel anlamda eğitim sektörü, geleceğe yön verecek merkezler “Bilgi  Kentleri”nin en önemli özelliklerinden biri olacaktır. Bu merkezlerde eğitimin yanında ulaşım, iletişim, sağlık ve insanların birlikteliğini sağlayacak kültürel altyapının sağlanmasıyla  “Bilgi Kentleri” cazibe merkezi haline gelecektir.

BİLGİ TOPLUMUNUN YAPISI

Sanayileşme eşiğini aşarak, sanayi ötesi topluma yani bilgi toplumuna dönüşen ileri Batı toplumlarında, sermaye sınıfına öncülük ederek toplumsal dönüşümde baş rolü oynayan etkin sınıf, bilgi sınıfıdır. Bilgi sınıfı üzerine yapılan incelemelerden elde edilen sonuçlara göre:

  1. Bilgi sınıfı yüksek öğrenimlilerden oluşmaktadır. Ve sermayesi “teorik bilgi”dir.
  2. Bilgi sınıfı, gelişmiş toplumlarda yeni bir siyasal güç merkezi oluşturmaktadır. Ve geleneksel sermaye sahibi burjuvaziye karşı mücadele vermektedir.
  3. Bu sınıf kapitalist sisteme bağlıdır.
  4. Bilgi sınıfının sahip olduğu teorik bilginin biri pratik, diğeri sembolik iki yönü vardır. Pratik yönü kazanç, diğer yönü de otorite ve güç sağlar.

Bilgi sınıfının öncülüğünde oluşan Bilgi Toplumunun temel özellikleri; Japon araştırmacı Yoneji Masudo’ya göre; şunlardır.

  1. Bilgi Toplumu, gelişme dinamiğini bilgisayar teknolojisi yönlendirir.
  2. Bilgi toplumunda önde gelen sektörler; dördüncü bir sektör olarak entelektüel sektördür.
  3. Bilgi toplumunda sosyo-ekonomik sistem, alt-yapısını üstünlüğü ile kendini gösteren “gönüllü bir sivil toplumdan” oluşur.
  4. Bilgi toplumu, sanayi toplumunun aksine çok merkezlidir.
  5. Bilgi toplumunun siyasal sistemi, katılımcı demokrasidir.
  6. Bilgi toplumu, büyük miktarda dayanıklı tüketim malı üretip tüketen sanayi toplumunun aksine, yüksek seviyede bilgi üreten bir toplumdur.
  7. Sanayi toplumunda temel değerler maddi ihtiyaçların tatminine dayanır. Buna karşılık bilgi toplumunda temel değerler amaçlara ulaşmanın verdiği tatminden kaynaklanır.

Özet olarak denilebilir ki, bilgi toplumu sanayi toplumunun olgunluk aşamasında “bilgi sınıfı”nın taşıdığı “genetik kodların” bilgi gücüyle döllenmesi sonucunda doğmakta, büyüyüp şahsiyet (kimlik) kazanmaktadır.                               Bilgi sınıfının kaynağı durumundaki eğitim ve öğretim kurum ve kuruluşlarına yapılan kamu harcamaları, gelişmiş ülkelerde yıllara göre belirgin bir artış göstermektedir. Bugün artık bir bilgi toplumu haline dönüşmede en önde sayılan ABD’de eğitim harcamaları, gayri safi milli hasıla içindeki 1929’da %3.1, 1939’da 3,5 ve 1949’da % 3,4 olan payı, 1969’da iki kat artarak %7,5’e yükselmiştir. ((Kaynak: U.N., OECD ve DPT’ye ait kaynaklardan          derlenmiştir.)

Ülkeler 1967 1984
Norveç 5.9 6.7
ABD 5.6 6.7
İngiltere 5.6 5.2
İtalya 5.2 5.6
Japonya 4.2 5.5
F.Almanya 3.6 4.5
Fransa 3.6 6.0
Türkiye 3.5 2.5
Pakistan 1.4 1.3

Görüldüğü gibi, bilgi toplumu aşamasına giren ülkelerde eğitime ayrılan para miktarı artarken, Türkiye ve Pakistan gibi henüz tam olarak sanayi toplumu bile olamamış ülkelerde azalma eğilimi göstermektedir. ABD ve Japonya gibi ülkelerde tek başına bazı firmaların (IBM, Toyota, General Motors gibi) araştırma geliştirme çalışmalarına ayırdıkları paranın neredeyse Türkiye’nin bir yıllık bütçesine denk olduğu düşünürsek, bizim bilgi toplumuna uzaklığımızı ve onların kat ettikleri mesafeyi daha açık görebiliriz. Şunu da belirtmek gerekir ki, meselenin sadece maddi yönünü görerek karamsarlığa kapılmanın gerçekçi bir yaklaşım olamayacağı açıktır. Özellikle batı medeniyetinin yön verdiği bilgi toplumu özünde, insanlık için çok ciddi problemleri de büyütmektedir. Tabidir ki, bu durum bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için bir teselli kaynağı olamaz, hele tembelliğimizin bahanesi hiç olamaz. Bizim de gayemiz “Çağlar üzerinde sıçrayarak” sağlıklı bir bilgi toplumu olmak olacaktır.

Dünyada hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanırken Türkiye 70 yıldır devam eden gelişme ve değişim hareketi içindedir. Ancak sürdürülen kalkınma ve sanayileşme gayretlerine rağmen ülkemiz hala tarım toplumu olma özelliğini korumaktadır. Planlı dönemde sürdürülen politikalar sonucunda tarım sektöründe çalışanların oranı düşmüştür ama yeterli değildir. Bu yüzden tarım sektöründe çalışanların önce sanayi sektörüne oradakileri de hizmet ve bilgi sektörüne aktarmak gerekir. Bunun için şehirleşme hareketi, kontrol altında hızlandırılmalıdır. Medenileşmenin yolunun şehirleşmeden geçtiği göz ardı edilmemelidir.

Bilgi üretimi çoğunlukla araştırma merkezlerinde yapılacağından nüfusun bu merkezlerde toplanması doğaldır. Bu amaçla ülkemizi bilgi toplumuna hazırlamak üzere, “Bilgi Kentleri”nin araştırma kentleri olacak şekilde optimal büyüklükte yerleşim yerleri olması için, fiber-optik iletişim hatları başta olmak üzere gerekli altyapılar hazırlanarak kurulması teşvik edilmelidir.

Tarihe bakıldığında, hangi çağda olursa olsun zamanının değişimlerine ayak uyduramayan topluluklar, milletler ve devletler yok olup gitmişlerdir. Bulunduğu çağa ayak uyduranlar vasat olarak hayatlarını sürdürürken, yeni değişimleri yakalayan ve önderlik eden milletler ve devletler her zaman zirvede olmuşlardır.

Bilgi toplumu olabilmek için gerekli hazırlıkların yapılabildiği, dünyadaki değişim ve dönüşüm rüzgarına uyum sağlanabildiği ölçüde uygun dünyada yer alabileceğimiz göz ardı edilmemelidir. Geri kalmışlıktan, verimsizlikten ve istikrarsızlıktan kurtulmak için kişisel olarak, kuruluş olarak ve toplum olarak hedeflerimizi belirlemeliyiz. Kişisel olarak hedefimiz bilgili, verimli, girişimci paylaşıma açık, yenilikçi olmak; toplum olarak hedefimiz ise bilgi toplumu içinde yer almak olmalıdır. Montaigne’nin dediği gibi “Gideceği Limanı Bilmeyene Hiçbir Rüzgardan Fayda Gelmez”. Hedefimizi bilip geleceğimizi planlarsak, dünyadaki değişim rüzgarından gereğince faydalanabileceğimiz gibi gerçekleşmesi için çalıştığımız hedefe mutlaka ulaşırız.

Bilgi toplumunun yapısı henüz oluşum aşamasında olup birçok ülke bilgi toplumuna dönüşmek için çaba göstermektedir. Bu değişim, toplumların yapı ve kurumlarında birçok değişiklikler meydana getirmeyi zorunlu kılmaktadır. Henüz bilgi toplumunun gerektirdiği eğitim sistemini de tam olarak kurmuş hiçbir ülke yoktur. Bilgi toplumunda üretkenlik ve zekâ önemli olup “öğrenmeyi öğrenme” yaşamanın gereği olacaktır.

Bilgi toplumunda bilgi üretimi önemlidir. Bilgi toplumunda bilgi üretim yerleri; üniversiteler ve akademik araştırma merkezleridir. Bilgi toplumunun temelini gelişmiş düşünce sistemi ile teknoloji oluşturmakta ve bilginin kaynağını bilimsel düşünce ve bilişim teknolojisi oluşturmaktadır.  Bilgi toplumu özellikleri öğrenilebilir insan davranışlarıdır. Bilim dünyasının verilerini anlamak, yorumlamak, kullanmak, yenilerini ortaya koymak, problem çözme yeteneği kazanmak ve analitik düşünmek gibi özelliklerdir.

Bilgi toplumunda bireylerin üretkenliği ve problem çözme yetenekleri önemlidir. Bilgi toplumunda bireyler; kendini gerçekleştiren, girişimci ve üretken olmaya yöneliktir. Bilgi toplumunda bireyler,  temel bilgisayar becerileriyle donatılmış ve siyasal, sosyal, tarihsel sistemlerle tanışık olmalıdır. Bilgi toplumunda bilimsel gelişim, bireylerin gelişiminin itici gücü olmaktadır. Bilim toplumu, bilimselliği davranış hâline getiren milletler ve toplumlar tarafından kurulacaktır

Bilgi çağına uyum sağlayabilmek için en önemli alt yapılardan birisi de eğitimdir. Eğitim örgütlerinin bilgi toplumundaki rolü değişmektedir. Bilgi çağının eğitimi, üretken ve yenilikçi insanları yetiştirmeyi temel amaç edinmektedir. Bilgi çağında bilgiler aktarılmakla öğretilemeyecek kadar çoğalmakta ve bu nedenle eğitim–öğretimde bilgi aktarılmaktan daha çok, bilgiye nasıl ulaşılacağı üzerinde durulmaktadır. Geleneksel  yaş sınırlaması geçerliliğini yitirecek, zira sona ermiş bir eğitim olmayacak, iş yerleri de çalıştırdıkları insanları, öncelikle de yöneticileri yetiştirme ve geliştirmenin sorumluluğunu yüklenmiş olacaklardır. Bugün Bilgi toplumunun gerektirdiği eğitim sistemi henüz hiçbir ülkede tam anlamıyla kurulamamıştır.

BİLGİ TOPLUMU VE TÜRKİYE 

«Benim manevi mirasım bilim ve akıldır» – M. Kemal Atatürk

Türkiye, günümüzde yeni teknolojileri takip eden bir ülkedir…

Bugün olunması gereken nokta, teknoloji üreten ve ihraç eden bir ülke idi. Zira, Türkiye’nin tek vizyonu ve hedefi Atatürk tarafından 75 yıl önce çizilmiştir: “Dünyada en ileri toplum olmak”.

Türkiye’de; bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal farklara, toplumsal gelişmeyi sağlayamayan siyasal sisteme, eğitim / Ar-Ge için kişi başına ayrılan kaynak azlığına,  patent sayısının azlığına, güçlü merkeziyetçi yapıya, demokrasinin ve hür düşüncenin istenilen seviyede yaşanamamasına, sivil inisiyatif eksikliğine, toplumsal sorun çözme kapasitesinin düşüklüğüne ve önceliklerin iyi tespit edilememesine rağmen; Türk toplumu dünyanın içinde bulunduğu dönüşümü henüz kaçırmış değildir.

Ne var ki, Türkiye çok hayati bir dönüm noktasındadır: Dünyanın en ileri ülkeleri arasında yer alarak takip edilen olmak, ya da en gerilerde takip etmeye devam etmek.Türkiye’nin genç nüfusu, dönüşümü gerçekleştirmek için yegane unsurdur. Eğitilen değil, sürekli öğrenen bir toplum olunacaktır.

Diğer taraftan, Avrupa nüfusu yaşlanmaktadır. Avrupa’da profesör yaş ortalaması 53’tür ve 2008’de 1/3’ü emekli olacaktır. Avrupa’dan Amerika’ya 50,000 beyin göçü olmuştur. Avrupa ve Amerika’da büyük insan gücü eksiği vardır. Batı bu eksiğini Hindistan’dan karşılamaktadır. Türkiye bu anlamda önemli potansiyele ve kaynağa sahiptir. Ayrıca, Türkiye’nin coğrafi konumu bilgi teknolojileri ürünlerinin üretim ve dağıtımı için de çok avantajlıdır.

Türkiye’de mevcut siyasi yapı ise, toplumun ihtiyaç duyduğu değişim ve yapılanma iklimini oluşturmada ve yönetmede etkin değildir. Gürcan Banger’in Siyasal Kalite[1][1] isimli kitabında belirttiği gibi, «…bilgi  toplumuna uygun problem çözme, karar alma, iletişim gibi süreçlerin geliştirilmesi, insan kaynağı kapasitesinin artırılması, kalitenin bir süreç olarak siyasal yaşama eklemlenmesi ve siyasal kalite…» konularının toplum gündemimizde ön sıralara çıkarılması gerekmektedir.

Atatürk’ün Cumhuriyeti kurarken gösterdiği tek ve asıl hedefe ulaşmanın yolu, toplumsal uzlaşı ile normatif hedefler koymak ve en önemlisi toplumsal bilinci geliştirmektir. Bunun için, devlet, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve medya arasında hem etkin bir iletişim ve etki ağı kurulmalı hem de ortak değerler oluşturulmalıdır.

BİLGİ TOPLUMU

Bilgi çağı toplumunu da doğal olarak “Bilgi Toplumu” olarak adlandırılmaktadır. Bu toplumun her bir bireyi, yeni çağın sermayesi olan bilginin oluşumuna katkıda bulunacak ve bu bilgiyi de kullanacaktır. Dolayısıyla yeni düzende girdi olarak alınan en önemli faktör, insan faktörüdür. Artık insana yapılacak yatırımlar ön plana çıkmaktadır. Artık toplum, yeni teknolojik gelişmelerle ve bilginin önem kazanmasıyla sanayi toplumunun ötesine taşınmaktadır.

Bilgi toplumu, geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak kadar farklı bir yapılanma gerektirmektedir. Çünkü bilgi, nitelikli ve eğitimli kişiler tarafından üretilmekte, ancak bu üretim kapasitesine sahip olanlar ayakta kalabilmektedir. Çünkü bilgi, paylaşılabilmekte ve bölünebilmektedir. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde de anında ulaşılabilmektedir. Bilginin bu özellikleri insanlara daha çok seçenek sunmakta ve daha özgür davranmasına imkan sağlamaktadır. Dolayısıyla toplumdaki yapılanmada geçmişten kalan hiyerarşik düzen ortadan kalkmakta, eşitlik ve katılımcılık sağlanmaktadır. Böylelikle gerçek demokrasi ortamı kendiliğinden oluşmaktadır.

Ve tam demokrasiyi sağlama yolunda, artık karşısında kayıtsız kalınamayacak olan bu değişim gerçeği, tüm gelişmiş ülkeleri yeni politikalara ve yeni stratejilere doğru yönlendirmektedir. Teknoloji devrimini ve sağladığı imkanları kullanarak ülkelerinin ve toplumlarının popülaritelerini artırmışlardır. Bunun getirilerini de anladıktan sonra bilgi teknolojilerini üretmekle kalmayıp, bu yapısal değişimi tüm topluma yaymak için gerekli bütün çalışmaları da başlatmışlardır. Bilginin üretilmesi ve kolay ulaşılabilmesi yolunda tüm yatırımları gerçekleştirmişlerdir. Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri bilgi toplumu olma yolunda hiçbir şeyi esirgemeden çalışmalar yapmışlar ve çok ileri düzeye ulaşmışlardır.

Bunun sonucunda ortak amaçları doğrultusunda bir araya gelen gönüllü grupların oluşturduğu örgütlü toplumu yani bilgi toplumunu sağlamışlardır. Ve aynı zamanda “bürokratik demokrasiyi” “katılımcı demokrasiye” dönüştürmeyi başarmışlardır.

Bilgi toplumunun yol açtığı katılımcı demokrasinin yaygınlaşmasıyla, çeşitlilik, uzlaşma ve hoşgörü ortamı sağlanmış, toplumun politik kaygıları ortadan kalkmaya başlamıştır.

Küreselleşme; teknolojik devrimin sağladığı en büyük kavramdır. Küreselleşme, kolay iletişimin ve haberleşmenin ortaya çıkardığı kaynaşmadır. Dolayısıyla, teknolojik devrimini tamamlamış, yani bilgi toplumu olma yolunda büyük adımlar atmış olan toplumlar, küreselleşmeyi kullanarak kendi kültürlerini tanıtmışlar, yaymışlar ve diğer toplumların kültürleri ile kaynaştırmışlardır.

Dünya çapında yeni bir etkileşim oluşturan bilgi teknolojileri, her alanda olduğu gibi kültürel anlamda da rekabeti belirleyici bir etken konumuna gelmiştir. Kültürel bazda küresel verimlilik ve rekabet, yine bilgi ve iletişim teknolojilerine ihtiyaç duymaktadır.

Artık toplumun her bir bireyinin, kavramları sorgulamaya yönelik gelişimi ve bundan kaynaklanan toplumsal ve kültürel değişim, hiçbir devirde bugünkü kadar hızlı ve dikkat çekici olmamıştır.

Küreselleşme; yerel değerlerin korunarak geliştirilmesi ve küresel değerlerle bütünleşmesine yönelik yeni evrensel değerler oluşturmaktadır. Bu oluşumda yerini alamayan kültürler ne yazık ki büyük sorunlarla karşılaşacaklardır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, bunun sıkıntısını yaşamaktadırlar.

Tarihe bakıldığında Avrupa skolastik düşünce sisteminde boğulurken, Osmanlı Devleti dünyanın süper gücünü temsil ediyordu. Osmanlı eğitim sistemi ve halkın  beyinlerindeki gelişmişlik  bunu getirdi. Haçlı seferleri neticesinde Avrupa Osmanlıdaki bu ince noktayı kavramış ve peşinden Reform, Rönesans ve Sanayi Devrimini gerçekleştirmiştir.

Bu gelişmeler önce kafalardaki düşüncelerin gelişmesiyle başlamış, peşinden aksiyona dökülmüştür. Önce gelişmelerin önündeki papazlara, krallara ve halkı sınıflara ayıran güçlere karşı çıkılmış ve düşüncelerin meyvesi olarak her alanda gelişmeler başlamıştır.

Ülkemizin de gelişmiş ülke konumuna gelmesi için, yani bilgi çağını yakalayabilmesi için, kullanılan teknolojinin gelişmesinden ziyade, kafalardaki düşüncelerin değişmesi gerekmektedir. Bireylerin özgür düşünceli, düşündüklerini söyleyebilen, demokrasiyi özümsemiş, paylaşmayı seven, kişi hak ve hürriyetlerine saygılı, toplumun menfaatlerini kendi menfaatlerinin önünde gören, gelişmelere açık, tarafsız, zamanın gelişmelerini çok yakından takip eden, iyi eğitilmiş, araştırmayı seven, özellikle tarihinden dersler çıkarabilen, bilgili ve tarafsız düşünebilen bireyler olması gerekmektedir. Yoksa kullanılan teknolojiyle, bilgi toplumu olunamaz.

Devletin ise, halkını kucaklayan, herkese eşit muamele eden, bireylere karşı ödevlerini yerine getiren, tek amacı halkın refah ve mutluluğu olan ve kurumları bu yönde işleten bir yapıda olması gerekmektedir.

Bilgi toplumundan, insanlık tarihi boyunca kazanılan birikimin yaşama yansıtılması anlaşılmalıdır. Esasında ülkemizde de temel sorun burada yatmaktadır. Kendimize yabancı olmamız, geçmişimizle barışık olamamamız bu birikimlerden bizi mahrum etmekte, adeta hiç birikimi olmayan yeni ortaya çıkmış bir milletin kaderini yaşatmaktadır. Durum böyle olunca da bilgi toplumu haline gelmemiz hayal oluyor ve hala tarım toplumu özelliğini yansıtıyoruz.

KAYNAKÇA

  1. Açıkalın, Ayta, “2020 Yılında Benim Okulum “Eğitim Yönetimi, Yıl: 1 Sayı: 1 Kış 1995:7-21.
  2. Bilgen, Nihat, Çağdaş ve Demokratik Eğitim. Ankara: M.E.B. Millî Eğitim Basımevi, 1994.
  3. Erdoğan, İrfan, Okul Yönetimi ve Öğretim Liderliği, Sistem Yayınları, No: 228 1. Baskı, İstanbul: 2000.
  4. Erkan, Hüsnü, Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, 3. Baskı, İş Bankası Yayınları, No: 326. İzmir: 1997.
  5. Alvin Toffler, Heidi Toffler, Yeni Bir Uygarlık Yaratmak, Çeviren.Zülfü Dicleli, İnkılap Kitabevi, İstanbul,1996,s.23
  6. Özdemir, Servet, Eğitimde Örgütsel Değişme, Pegem 2. Baskı, Ankara: 1997.
  7. Boris Frankel,Sanayi Sonrası Ütopyalar,Çev.Kamil Durand,Ayrıntı Yayınları,İstanbul,s.16
  8. John Bessant,Managing Advanced Manufacturing Technology,Blackwell, Manchester,1991,s.9-12
  9. Alvin Toffler,Üçüncü Dalga,Çeviren:Ali Seden,Altın Kitaplar, İstanbul,1981,s.32-33
  10. Peter Drucker,Kapitalist Ötesi Toplum,Çeviren:Belkıs Çorakçı, İnkılap Kitabevi,İstanbul,1994,s.16
  11. İ.Melih Baş, “Dalgalarla Gelen Gelecek Kurgubilimci Guru: Alvin Tofler”,AD Business Notebook, Mart 1998,s.28

 

Bir yanıt yazın